Fakültemiz Arkeoloji Bölümü, yaptığı bilimsel arkeolojik çalışmalarla insanlık tarihine ışık tutuyor. Bölüm Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kimiyoshi MATSUMURA, Büklükale mevkiinde MÖ 2000’li yıllara ait "Saray" tespit ettiklerini ve dünyanın en eski cam şişesini bulduklarını açıkladı.



Büklükale "aşağı şehir" ve "yukarı şehir" olmak üzere iki arkeolojik alandan oluşuyor.

Büklükale, Kırıkkale İli, Karakeçili ilçesine bağlı bir yerleşim yeri, Ankara’dan Kaman’a giden otoyolun Kızılırmak’ı geçmeden hemen sol tarafında yer alıyor. Ayrıca tarihsel kıyas açısından bakıldığında bölge, Ankara’nın yaklaşık 60 km güneydoğusunda ve Kaman’da yer alan Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü’nün 50 km batısında oluşu nedeniyle dikkat çekiyor. "aşağı şehir" ve "yukarı şehir" olmak üzere iki arkeolojik alandan oluşan Büklükale mevkiinde başlatılan kazı çalışmalarında binlerce yıllık tarih ise gün yüzüne çıkartılıyor.



Dünyanın en eski cam şişesi Büklükale’de bulundu.

Arkeolojik kazılar, şehrin Asur ticaret kolonileri döneminde de aktif rol oynadığını gösteriyor. Kızılırmak nehrinin en dar kısmında konumlandırılmış şehrin Erken Tunç Çağı'ndan Osmanlı Dönemine kadar iskân görmüş ve her dönem doğu-batı geçiş noktasının üzerinde adeta doğal bir köprü görevi üstlendiği tahmin ediliyor. Büklükale Bölgesinde yapılan kazı çalışmalarında çeşitli malzemelerin bulunduğunu ifade eden öğretim üyemiz Matsumura, "En önemli eserlerden bir tanesi de şimdilik dünyada en eski diyebileceğimiz cam şişesi burada bulundu. Burada bu tür cam şişesi sadece Hitit'in başkenti Boğaz köyde parça halinde birkaç tane çıktı ama bizimki ondan 200 sene eskiye doğru gidiyor’’ dedi.



Kazı yapılan alan tarihten günümüze kesintisi olarak geçiş için kullanılmış.

Bölge hakkında bilgiler veren Doç. Dr. Kimiyoshi MATSUMURA şunları söyledi: ‘’Şehrin büyüklüğü yaklaşık 500 x 650 m’dir. Şehrin doğusunda büyüklüğü 300 x 200 m, yüksekliği 30 m olan kayalık bir tepe mevcuttur. Bu tepenin güney yamacında iki kademeli, doğu yamacında bir kademeli teras olup, bu teraslar ve tepe üzerinde yerleşim vardır. Bu şehir, Kızılırmak’ın en dar noktasında ve şüphesiz her dönemde önemli bir geçiş noktası üzerinde yer almaktadır. Bugünkü karayolu köprüsünün yanında Selçuklu döneminde inşa edilen Çeşnigir Köprüsü de alana yakındır. Onun kuzey tarafında, nehrin batı sahilinde Roma Dönemine ait bir köprü kalıntısı daha mevcuttur. Hatta onun kuzeyindeki kaya üzerinde, su seviyesi düştüğü zaman ortaya çıkan daha eski dönemlere ait direk çukuru olabilecek yapay delikleri görmek mümkündür. Bu kalıntılardan anlaşıldığı üzere geçmişten günümüze kadar bu noktanın kesintisiz olarak geçiş için kullanılmış olması, Büklükale’nin stratejik açıdan çok önemli bir yere inşa edildiğini göstermektedir’’.



MÖ 3. bin yıla uzanacak bir yerleşim öyküsü.

Bugüne kadar yapılan kazı çalışmalarının sonucunda Büklükale’de MÖ 3. bine ait Eski Tunç Çağı’ndan Osmanlı Dönemine kadar devam eden bir iskân tarihi tespit edilmiş ve yerleşimin kronolojisi aşağıdaki şekilde belirlenmiş:

            1. Kat: Osmanlı Dönemi

            2. Kat: Helenistik ve Demir Çağı (MÖ 1. binyıl)

            3. Kat: Geç ve Orta Tunç Çağı (MÖ 2. binyıl)

            4. Kat: Eski Tunç Çağı (MÖ 3. binyıl)



En önemli keşiflerden biri ’’Saray’’ olduğu düşünülen Kiklopiyen tarzı büyük bina.

2009 yılından bu yana yapılan kazı çalışmalarında MÖ 2. Bin yılda Anadolu'daki bir antik kent keşfedildi. En önemli sonuçlardan biri de MÖ 2000'lerde inşa edilen ve saray niteliğinde olduğu düşünülen bir kiklopiyen tarzı büyük bina. Büklükale'de bulunan bu binanın Anadolu'daki en eskilerden biri olduğu C14 Karbon tarihlendirmeleri ile ortaya çıkarıldı. Bu tür bir bina Anadolu'da ilk defa bu dönemde ortaya çıkıyor. Bu binada bulunan çeşitli eserlerden biri de dünyanın en eskilerinden biri olan cam şişe. Cam üretim tekniğinin Kuzey Suriye'de yaşayan Hurriler tarafından geliştirilmiş olduğu bilinmekteyken bu eser bize bu kadar erken tarihte İç Anadolu'nun Hurriler ile yoğun ilişkiler içinde olduğunu gösteren önemli bir dayanak olarak duruyor.



Yaklaşık 3000 kişinin bir tören yaparak saray inşa ettiği düşünülüyor.

Saray binasında iki bodrum oda da tespit edildi. Her odadan yaklaşık üç bin içki kabı ele geçen bu odaların dolgu toprağı incelenince bu bölgede yetişmeyen Karadeniz bölgesi ve Güneydoğu Anadolu'dan getirilmiş olduğu düşünülen çeşitli bitki türlerinin getirildiği düşünülüyor. Üstelik bu odaların dibinde Yeraltı Dünyası’na giden yol olarak yapılmış olduğu tahmin edilen bir kanal da bulundu. Bu kanalın yine Hitit metinlerinde de sözü geçen ve saray ya da tapınak inşasında yapılan İnşaat Ritüeli ile ilişkili olduğu fark edildi. Bu ritüel metninde Anadolu'nun yerli halkı olan Hattiler'in kullandığı Hattice terimler kullanıldığından Hatti gelenekleri burada ilk defa keşfedildi. Böylece MÖ 2. Bin'in başından itibaren bir krallığın var olan Büklükale'de yaklaşık 3000 kişin katıldığı bir tören yapılarak saray inşa edildiği düşünülüyor.



Afganistan'dan getirildiği tahmin edilen "Minyatür Panter Başı" bulundu.

Bunun yanında bu alandan ele geçen ve Afganistan'dan getirildiği bilinen mavi renkli lapus lazuli taşından süslemeleri olan bir panter başı da İç Anadolu Bölgesi'nin bu dönemde Orta Doğu ile ticari ilişkilerini gösteren en önemli buluntular arasında. Gerçekleştirilen yüzey araştırmalarına, Kaman-Kalehöyük kazı sonuçlarına ve Büklükale ‘de yüzeyden toplanan seramik parçalarına dayanılarak Büklükale’nin, MÖ 2. Bin yıl sonunda, yani Hitit İmparatorluk Çağı’nda önemli bir şehir merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle Büklükale'de 2009 yılından beri kazı çalışmaları sürdürülmektedir.